10.04.2000

Dünya Türk İşadamları Üçüncü Kurultayı'nda Koç Topluluğu Bilgi Grubu Yürütme Kurulu Başkanı Ali Y. Koç'un Konuşması
 

13 dk

Muhterem hanımefendiler, beyefendiler
Bugün, burada, Dünya Türk İşadamları Kurultayı'nın üçüncüsü için toplanmış bulunuyoruz. Biz Türkler, kurultay kültürüne hakim bir tarihe sahibiz. "El Ele 2000'lerde Lider Ülke Türkiye" mottosunu benimseyen bu kurultayın, tıpkı şanlı tarihimizdeki örnekleri gibi, bahtımızı değiştirecek bir fırsat yaratmasını temenni ediyorum. Lider Ülke Türkiye... Bu, aslında sadece bir slogan değil. Eğer altını doldurabilirsek, bunu başarabiliriz de. Yeter ki "Lider Türkiye" sevdalısı insanları, 2000'lerin bilgi toplumuna yaraşır beyinleri, cesaretlendirelim. Bilgi Toplumu'nda, düşünce hızında çalışan, yeni ekonominin araçlarına sahip ülkelerin ancak rekabet avantajını yakaladığını görüyoruz. Artık bilgi üretmiyorsanız, yeni bin yılın ilkel kabileleri arasında yer alırsınız. Bilgi toplumu, evrensel okur yazarı, entellektüel sermayesi ve yüksek teknolojisi ile öne geçen bir toplum yapısıdır. Tarım toplumunda kuralı, toprak ve hammadde zenginleri koyuyordu. Sanayi Çağı'nın devleri ise çelik ve otomotiv baronlarıydı. Bilgi toplumunda, dünyanın en zengin insanlarının bilgi baronları olması, bir tesadüf değildir. Her beyni bir fabrikaya çeviren, evreni kavrayan ve küre kitabını okuyan insanlar topluluğudur Bilgi Toplumu. Ve Türkiye, 200 milyar dolarlık GSMH'sı yanında, 5.5 trilyon dolarlık beşeri kaynaklarıyla, bilgi toplumunun en güçlü adayları arasındadır. Bu zenginlik bir fırsat ise bu fırsatı, zamanında yakalamak gerekiyor. Evet!.. Biz de bunu başarabiliriz. Bilgi toplumu herşeyi değiştiriyorsa, bu değişimi zamanında yakalayabilen uluslar öne geçecektir. Nitekim bugün 3'üncü bin yılda tanıştığımız bilgi toplumunun kural koyucularını, "dünyanın en ileri ve rekabet gücü kuvvetli ülkeleri" olarak göruyoruz. Burada biz konuşmacılara verilen toplam 40 dakikalık sürede, lütfen dikkatinizi kürsüye değil, gökyüzüne çeviriniz. Bu 40 dakika içinde bizler konuşurken, tepemizdeki uydular tam tamına 200 milyar dolarlık ticaret gerçekleştirecekler. 40 dakikada Türkiye'nin bir yıllık Gayrısafi Milli Hasılası burada oluşuyorken... Günlük 7 trilyon dolara varan işlem hacmine ulaşan dünyaya artık "farklı gözle bakma" zamanı gelmiş demektir. Ben burada, "acaba bu bakışımızı nasıl değiştirebiliriz?" sorusuna cevap arayacak ve küresel yarışta nasıl öne geçebileceğimizi anlatmaya çalışacağım. İnsanoğlu, yere eğilip ilk taşı sopasının ucuna taktığı gün teknoloji ile tanıştı. Ve o günden bu yana tarihe yön veren ulusların, "çağlarını en iyi yorumlayanlar" olduğunu görüyoruz. Biz Türkler, asırlar boyunca çağın değişimine ayak uydurarak bugüne kadar gelebildik. Sadece bu coğrafyada, 7 bin yıldan bu yana yokolan ırklara baktığımızda, bu değişimi yakalayamayan ve dönüşemeyenlerin tarihten silindiğini görüyoruz. Bunların külleri üzerine kurulu yeni Türkiye, matbaayı ıskalayarak medeniyeti kaçıran bir imparatorluğun temellerinden, genç ve dinamik bir Cumhuriyet çıkarmayı başardı. Atatürk, çağın değişim noktasında, kendi ulusuna bu dönüşümü yaşattı. Ve tarih tanığımızdır ki dönüşümü, diğer pek çok ulustan daha dramatik bir hızda gerçekleştirdik. O an için imkansız görülen pek çok şeyi değiştirmeyi başardık. Rejimimizi, yasalarımızı, alfabemizi ve kıyafetimizi... Yani, çağdaş değişim, bizim mayamızda var. Madem ki bilgi toplumuna ayak uydurmaktan sözediyoruz, bu değişimi gerçekleştirmek zorundayız. Madem ki yeni ekonomi artık eski üretim ve paylaşım araçlarının yerini aldı... O halde, yeni dünyada liderliği ancak, bu yapıları diğerlerinden daha hızlı kuran ve özümseyen uluslar elde edecektir. Ben, Türkiye'nin bu fırsatı zamanında yakalayacak vizyoner insanlara, işadamlarına, entelektüel sermayeye sahip olduğuna yürekten inanıyorum. Yeter ki, gelecek tutkusu olan, torunlarına Lider Türkiye bırakmak gibi kaygısı olan insanların ülkemizin gidişatında söz sahibi olmasını sağlayalım. Ancak bu şekilde dünyanın varoluşunda söz sahibi olabiliriz. Peki nedir bu yeni dünyada varoluş tarzı? Yeni dünyada varoluş tarzı, bilgiyi yeni üretim aracı olarak kullanmaktan geçiyor. Bilgiyi elinde tutmaktan ve onu üretmekten geçiyor. 21. Yüzyıl'ın yeni zenginlik alanları, 4 temel itici sektörden oluşuyor; 1- Uzay teknolojisi 2- Gen ve kopyalama 3- Yenilikçi Elektronik 4- Bilgi Ekonomisi Uzay tekonojisi; Hezarfen Galata'dan Doğancılar'a uçtuğunda onu Cezayir'e sürerek bu sektörün dışında kaldık. Gen Teknolojisi; Mendel, 200 yıl önce bezelyelerle uğraşırken biz, rönensans insanını yaratamadık ve burada da çok geç kaldık. Yenilikçi Elektronik; Bugün nano teknolojilere doğru yol alan Uzak Doğu ve ABD, telefondan cep uydularına ulaşırken, biz bu vadide de çok zaman kaybettik, birikim sağlayamadık. Ama, Bilgi Ekonomisi'nde dünyanın tüm ulusları, geçici bir süre için olsa dahi, yarına eşit uzaklıkta durmaktadır. Ve bu alan hala bakirdir. Türkiye'de bu yarışın önemli bir oyuncusu olacak tüm imkanlara sahiptir. Anlatmak istediğim, ülkemizde kaynak değil, idrak sorunu vardır. Eski dünyanın kıtalar kavşağındaki Türkiye'yi, "Bilgi Kavşağı" haline getirmek, bu salondaki Türk işadamlarının ana sorumluluğu olmalıdır. Tarih perspektivimizi hatırlayalım lütfen; Doğu'dan Batı'ya uzanan İpek Yolu, Batı'dan Doğu'ya giden Baharat Yolu, Ve Kuzey'den Güney'e akan Amber Yolu... Biz, tüm bu ticaret yollarının kavşağını tutarak, bir imparatorluk yarattık. Fakat pusulayı keşfeden Rönesans'a ayak uyduramadığımızdan ticaret yolları, okyanuslara, Güney'e kayınca, bu zenginlik yaratan avantajımızı kaçırıverdik. Coğrafyamız, doğal avantajımız, bize yeniden paha biçilmez fırsatlar sunmaktadır. İpek ve baharat Yolu'unu yerini enerji ve bilgi yolları almışsa, Türkiye bu coğrafya avantajını altın fırsata dönüştürmek zorundadır. Türkiye'nin bu treni bir kez daha kaçırma lüksü yoktur. Peki ne yapmalıyız? Para ekvatoru madem ki Türkiye'nin üzerinden geçmektedir, bu zenginliği biz işadamları, ülkemize çekmek zorundayız. Her gün Wall Street'ten yola çıkan para, Atlantik'i geçip Avrupa'da, Londra-ParisFrankfurt üçgeninde yeni fırsatlar yaratıyor. Ve sonra uzun bir uykuya girip, Türkiye'nin üzerinden geçiyor, Pazifik havzasında, Tokyo-Hong Kong-Singapur borsalarına varıyor. Günde 7 trilyon doları bulan bu zenginlik seli, daha sonra Büyük Okyanus'u aşıp, Wall Street'e dönüyor. Bilgi Kavşağı Türkiye, bu uzun uykuda, parayı uyandıracak en iyi konumdadır. Gerek zaman dilimi avantajı, gerek finansal alt yapısı ve müteşebbisi ile para ekvatorunun önemli bir durağı haline gelmeyi amaç edinmeliyiz. Para akar Türk bakar olmalalıyız. Bunun için biz Türk işadamları, kamu ve Sivil Toplum örgütleriyle el ele vererek bu para yoluna çengel atmalıyız. Batı'nın bilgisiyle Doğu'nun bilgeliğini buluştururken, köprübaşını tutan bu ülkenin insanları olarak İstanbul'u finans, para ve elektronik ticaretin başkenti yapmalıyız. Bunu da ancak bilgi teknolojilerinin emrine girmiş bilgi ekonomisi ile yapabiliriz. Bilgi Teknolojisi bugün herkese eşit uzaklıktadır. Bunu en iyi değerlendiren uluslar, zenginliği ve liderliği kazanacaktır. İş modellerinin İnternet temeline oturduğu, bilginin, diğer üretim faktorleri olan "emek, sermaye ve hammadde"den daha kritik bir faktör haline geldiği dünyamızda işleri artık "eskisi gibi" yapamayız. Dönüşmek zorundayız. İşte bunun için dikkatinizi gökyüzüne çevirin dedim. Eğer ekonomi artık bilgi yolunda zenginlik yaratıyorsa ve bu yol Türkiye'nin üzerınden geçiyorsa, ona seyirci kalamayız. İş modellerimizi gözden geçirme zamanı gelmiştir artık. Eski köy yeni kurallarla işliyorsa, bu kurallara uyan olmaktan vazgeçip, kural koyucu hale gelmek zorundayız. Bu da ancak Küresel düşünen, Yöresel davranan Ve Töresel yaşayan Bir Türk dünyası ile gerçekleşebilir. Ben Cumhuriyetimizle yaşıt, 75 yıllık bir topluluğun 3. kuşak üyesiyim. Kendi topluluğumda Bilgi Grubu oluşturma gayretinin altında, işte bu dönüşme zorunluluğu yatıyor. Şunu biliyorum ve bunun yakın tanığıyım ki, dönüşmek zordur. Ama dönüşmemek, ölümdür. 10 yılda 15 milyon genç yaratabilen bir ulus, 2000'lerde çıtayı daha yukarılara taşımak zorundadır. Yeni çıtamız, bu kurultayın mottosunda olduğu gibi... Lider Ülke Türkiye... İse bu ancak, bilgi teknolojilerini ekonomimizde pozisyonlayarak sağlayabiliriz. Bu küresel seferberlikte herkese ve herkesime büyük sorumluluklar düşmektedir. Özel sektörümüz küreselleşme hedefinde daima memleket çıkarlarını ön plana alan stratejiler geliştirmek zorundadır. Biliyoruz ki bir ülke, ekonomisi ile büyük olabiliyor. Eğer arkasında güçlü bir ekonomi yoksa, ne kadar büyük olursa olsun, yakın komşularımızda tanık olduğumuz gibi, aniden çöküverir. Türkiye ekonomisi, dinamik, risk alan ve yenilikçi insanıyla bu dönüşümü, etrafımızdaki ülkelerden çok daha fazla hakediyor. Ancak ne kadar hakediyor olursak olalım. Biz bunun gereklerini yerine getiremezsek, kendimizi buna adamazsak, daha az hakedenlerin gerisine düşeriz. Kurultaylar, Türklerin tarihinde onemlidir demiştik. Pek çok büyüğümüz "akil adamlarını" toplayarak benzer kurultlaylarda, tarih sahnesindeki destanlarını yazacak hedefleri buldu ve kararları çıkardı. Dünya Türk İşadamları Kurultayı'nın 2000 yılında yapılması bir tesadüf değildır. Dünya, dev şirket evlilikleriyle çalkalanıyor. Bir bakıma "sektörel konfederasyonlara" doğru yol alıyoruz. Biz bu yeni yapıda, güçlerimizi birleştirerek ve yeni konfederasyonlarda ağırlığımızı artırarak "liderler ligine" çıkabiliriz. Zaten yeni çağın üretim faktörü bilgi, ancak paylaşıldıkça artıyorsa, bu işbirliğini, hayatın her alanında sağlamalıyız. "Bir Türk dünyaya bedeldir" diyebilmek için kullanacağımız birincil araç ekonomidır. Ve bir doların neredeyse 600 bin liraya eşit olduğu bir ekonomiyle bunu başaramayız. Bilgi ana belirleyici faktor ise eğitim sistemimizi evrensel okur yazar yetiştiren tarzda değiştirmeliyiz. Ezbere dayalı modelleri hızla terkedip öğrenmeyi öğretmeliyiz. İlkokuldaki kara tahtayı, İnternet ile değiştirmeliyiz. Ulusal enformasyon altyapısını hızla kurmalıyız. Türkiye'yi bir baştan diğerine siber ağlarla örüp, her yurttaşımızı netdaş haline getirmeli, dünyayı parmağının ucuna vermeliyiz. Biliginin egemenliğini sağlamak için kamu ve özel kesimin, sivil toplum örgütleri ve akademik dünyanın, ortak bir platformda konuşabilmesini sağlamalıyız. Bilgi toplumunun fırsatlarını görecek, tehditlerini bilecek, stratejiler üretecek bir konsey yaratmalıyız. Yeni ekonomi, ulusların yeni zenginliği olmaktadır. Bugün 5 milyon nüfuslu Finlandiya dahi, ilk 10 ülke arasına girme bahtını ancak bilgi ekonomisine ayak uydurarak sağlayabilmiştir. Türkiye, 65 milyon insanı ve 1 milyon müteşebbisi ile, neden benzer başarıyı sağlayamasın... Yeter ki yeni ekonominin kurallarını bilen yeni ekonomi aktörleri yaratalım. Değişen dünya koşullarında Avrupa Birliği artık Türkiye'nin tek seçeneği değildir. Bilgi Ekonomisi ülkemizin önünde yeni fırsatlar açmıştır. Bu fırsatları zamanında ve doğru değerlendirdiğimizde Avrupa Birliği'ne girme gayretinin yerini, Avrupa'nın bize talip olacağı bir Türkiye alacaktır. Bunu sağlayabilmek için, başarılı ülkelerde olduğu gibi "kamu, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerimiz" biraraya gelerek, bizi layık olduğumuz lider ülkeler arasına taşıyacak "ulusal stratejileri" geliştirmek zorundadır. Küresel arenada varolabilmek için herkesin bu ortak stratejiye, tüm benliği ile hizmet etmesi, ana koşuldur. Ve eğer bu salondakiler bunu beceremezse, bunu kim yapacak? Kazan/kazan ilkeli, küresel odaklı, bilgi yoğun insan modelli bir işbirlikteliği, eminim ki bize, ayağımıza gelen bu fırsatı kullanma şansı verecektir. Muhterem hanımefendiler beyefendiler... Konuşmamı bir iyi bir de kötü haberle bitirmek istiyorum ve bana bu kurultayda söz hakkı verdiğiniz için hepinize teşekkur ediyorum. Lider Ülke olacaksak.... İyi haber: Önlerde hala boş yer var Kötü haber: Bu yerler hızla doluyor. Karar, Kurultayındır artık...