03.02.2005

Koç Holding CEO’su Bülend Özaydınlı Konuşmas

28 dk

 Değerli konuklarımız,
2004 yılının gelişmelerini değerlendirmek ve geleceğe ilişkin görüş alış verişi yapmak
üzere bir araya geldik. Hepinize hoş geldiniz diyorum.
Bugün ilk olarak, 2004’ün son günlerinde ulaşılan nokta ve önümüzdeki dönemdeki
olası gelişmeleri de göz önüne alarak Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu
değerlendireceğiz.
Bununla bağlantılı olarak, ülkemizin global ekonomi içinde karşı karşıya olduğu
tabloyu da konuşmakta yarar olduğunu düşünüyoruz.
Ardından, Koç Topluluğu’nun 2004 yılına ilişkin performansını ve 2005 hedefleri
hakkındaki düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Konuşmama Türkiye hakkındaki gözlemlerimizle başlamak istiyorum.
Her biten yılın sonunda bir bilanço çıkarmak gerekir. Ama 2005’in ilk günlerinde,
ülkemiz açısından sadece 2004 yılının değil, 2000’li yılların bir bilançosuna bakmak
bana daha doğru görünüyor.
2000’den bu yana, ciddi çalkantılar ile geçen bir dönemin ardından, Türkiye bugün
uzun süredir önemine işaret ettiğimiz 3 önemli hedefine başarıyla ulaşmış
bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; siyasi istikrar, ekonomik istikrar ve AB ile üyelik
müzakerelerinin başlamasıdır.
Türkiye bu noktaya kolay gelmedi.
Yeni bin yıla Cumhuriyet tarihimizin en büyük krizi ile adım attık. Ardından 11 Eylül
saldırısıyla dünyada büyük bir gerilim ortaya çıktı. Sonucunda, sınırlarımızın hemen
ötesinde Irak Savaşı başladı ve Türkiye’deki istikrarsızlığı Bölgedeki istikrarsızlık ve
olumsuzluklar izledi.
Ülkemizde 2000 – 2004 yılları arasında 3 hükümet değişikliği yaşadık. AB ve ABD
gibi güçlü bağlarımız bulunan ülkelerle ilişkilerimizde bir gerilen bir gevşeyen ipler de,
bu 4 yılın tuzu biberi oldu...
Az önce, bu dört yılın bilançosunu çıkardığımızda ülkemizin bugün geldiği noktada 3
önemli hedefine başarı ile ulaştığından söz ettim. Şimdi bu hedefleri ana hatlarıyla
değerlendirmek istiyorum.
Birinci önemli nokta olarak, bugün ülkemizde siyasi istikrarın tesis edildiğini
söyleyebiliriz. Bu istikrarda tek parti iktidarı ve AKP Hükümeti’nin kritik konulardaki
toplumsal uzlaşma arayışları önemli rol oynamıştır.
Türkiye, AB üyelik müzakereleri için yapılan çalışmaların da itici gücünü kullanarak
önemli bir siyasi yeniden yapılanma süreci içine girdi.
Bu çerçevede geçtiğimiz 2 yılda, Anayasamızın 43 maddesi de dahil olmak üzere
günlük yaşamımızı yakından etkileyen toplam 175 yasal değişiklik yapıldı.
Bu değişiklikler arasında, Medeni Kanun, Ceza Kanunu, MGK’nın yapısı, anadilde
yayın-eğitim gibi son derece kapsamlı çalışmalar yer aldı.
Ölüm cezası kaldırıldı. Olağanüstü hal uygulaması sona erdirildi.
Sırada da, hala tamamlanmayan kamu yönetimi ve yerel yönetimler reformu gibi yine
kapsamlı ve hayati önemdeki konular bulunuyor.
Bu siyasi değişim sürecinin kritik başarı faktörü, hükümetin toplumsal uzlaşmaya
hassasiyet göstermesi olmuştur. Hükümet sadece Parlamento çoğunluğuna
güvenerek yasaları zorlamamış aynı zamanda toplumsal uzlaşmaya da önem
vererek güven ortamının oluşmasına ciddi katkıda bulunmuştur. Siyasi istikrar ve
reform çalışmalarının devamı için, toplumsal uzlaşma bundan sonra da hayati bir
önem taşıyacak ve başarının ana faktörünü oluşturacaktır görüşündeyiz.
İkinci önemli başarı noktası, ekonomik alanda istikrar ile büyüme ortamının yeniden
sağlanmasıdır.
Burada size, ülkemizin makro ekonomik göstergelerinden ayrıntılara girerek
bahsetmeyeceğim. Son yıllardaki performansın sonuçlarını hepimiz ulus olarak
yaşayarak gördük ve tanık olduk.
Ama şu hususları da vurgulamak istiyorum...
Enflasyonun tek haneli rakamlara gerilemesi, ülkemizin 30 yılı aşan bir süredir tanık
olmadığı bir başarıdır. 1990-2002 yılları arasında ortalama yıllık yüzde 2.7 olan
ekonomik büyüme, son 3 yılda ortalama yıllık yüzde 8 olarak gerçekleşmiştir.
İhracatımız 60 milyar dolar çıtasının üstüne çıkmış, 2004’te 64 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir.
Ekonomik istikrar tedbirleri ve bütçe disipliniyle gerçekleştirilen bu tablo, ekonomide
yükselen çizginin, arızi değil, yapısal bir dönüşümü yansıttığını düşündürmektedir.
Bu doğrultuda, Koç Topluluğu olarak, 2005 yılına ilişkin projeksiyonlarımızda
kullandığımız temel makro ekonomik göstergeler de Hükümetimizin saptadığı
hedeflere yakın hedeflerdir.
IMF ile imzalanacak 3 yıllık yeni stand by ve AB’ye sunduğumuz katılım öncesi
ekonomik programın, bu ivmenin önümüzdeki yıllarda da korunabilmesi için birer
sigorta olacağını düşünüyoruz...
Türkiye’nin uluslararası sistem içindeki konumunu değiştiren AB ile üyelik
müzakereleri kararı da, bugünkü bilançomuzun üçüncü önemli noktasıdır.
Uzun süredir AB üyeliğinin Cumhuriyet tarihimizin en önemli projesi olduğunu
söylüyoruz.
17 Aralık zirvesi 2005’te Türkiye’yi farklı bir lige çıkartmış ve bizim açımızdan 2004’e
de damgasını vurmuştur.
Bu karar bildiğiniz gibi ülkemiz açısından zorlu bir diplomatik mücadele sonucunda
alındı.
Her zaman, böyle durumlarda bardağa boş tarafından mı, dolu tarafından mı
bakacağımızı konuşuruz.
Önümüzdeki dönemde akıllı politikalar üretmemiz ve uygulamamız şartı ile, 17
Aralık’ta Brüksel’de verilen kararda, Türkiye’nin önündeki bardağın tamamına yakının
dolu olduğunu göreceğiz. Müzakere tarihini almanın bile ne kadar zor olduğunu
gördüğümüze göre müzakerelerde proaktif bir rol alarak, empoze edilecek koşulları
bilerek, tüm AB üyeleri için geçerli olan bu koşullar için gerekli düzenlemeleri
kendiliğimizden gerçekleştirerek ortamı üyeliğe uygun bir hale getirme becerisini
gösterebilmeliyiz. Bu rolü iyi oynayabilir isek bir çok tahminin ötesinde, üyeliğimizin
gerçekleşmesi de düşünülenden çok önce olabilir. Bu noktada Devletin
koordinasyonunda Devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin birbirleri ile yakın
ilişki içinde ortak görüşleri Avrupa’nın her kesimine ulaştırmasını öneriyoruz.
Önümüzdeki dönemde sadece siyasi alanda yapılacak müzakereler yeterli
olmayacaktır aynı zamanda Avrupa halklarının gönlünü de kazanmak ve Türk
imajının tazelenmesi, yenilenmesi gerekecektir.
AB’nin müzakereleri başlatma kararı, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin ve cari
açıklarının sorunsuz finansmanı olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına da
açık bir çağrıdır. Ancak bu olumlu çağrıyı diğer yeni AB üyesi ülkelerin yaptığı gibi
yatırım ortamını iyileştirici kararlar ile desteklemek zorunlu gözükmektedir.
Önemli olan, AB’nin Türkiye’nin tam üyelik sürecini başlatmış olmasıdır. Bu husus
gerçekleşmiştir. Şimdi, AB üyeliğimiz için, önümüzde uzun, yüksek hız ve kondisyon
gerektiren yeni bir koşu başlamaktadır. 17 Aralıktan sonra gündemimizden düştü gibi
görülen AB konusunu gündemimizde sürekli canlı tutup hızlı adımlar atmamız
gerektiğini düşünüyoruz.
İçinde bulunduğumuz, daha doğrusu önümüzde açılan büyük fırsatlar dönemi, sınırlı
ama küçümsenemeyecek riskler de taşımaktadır.
Ekonomik büyüme ve istikrarın sürdürülebilmesi önemli gördüğümüz bazı noktalara
değinmek istiyorum.
Öncelikle ekonomide yapısal reformların kararlılıkla sürdürülmesi gerekiyor. Burada
dikkat çekmek istediğim başlıklar şunlardır:
ꞏ Yabancı sermayenin Türkiye’ye girişinin kolaylaştırılması için gerekli adımlar
atılmalı ve daha önceden altını çizdiğim gibi yatırım ortamı Doğu Avrupa
ülkelerinde olduğu gibi iyileştirilerek bu ülkeler ile rekabet edebilir hale
getirilmelidir.
ꞏ Kayıt dışı ekonomi ile mücadele için kapsamlı bir vergi reformu yapılmalıdır.
ÖTV gibi dolaylı vergilendirme metotları yerine verginin tabana yayılması
hedeflenmeli, vergi oranları düşürülmelidir.
ꞏ Sosyal güvenlik sistemi gibi bütçe üzerinde ağır yükler oluşturan alanlarda
cesur adımlar atılmalıdır.
ꞏ Özelleştirme uygulamalarında ihale bedelinin yanı sıra, bu kuruluşları daha
verimli çalıştırarak ekonomimizi daha da zenginleştirecek özel işletmelere
devrinin sağlanması da önemlidir.
ꞏ İstihdamı artırıcı politikalar teşvik edilmelidir.
ꞏ Bütçe disiplini ve faiz dışı fazla kategorilerinde hedeflerin dışına çıkılmamalıdır.
ꞏ Bu listedeki maddelerin çoğunun, Hükümetimizin de öncelikleri arasında yer
aldığı dile getirilmektedir.İş dünyamız ile Hükümetimiz arasında yapıcı bir
diyalog ortamı sağlanmıştır. Bu olumlu ortamdan yararlanarak Türkiye’nin
çıkarları doğrultusunda bir Kalkınma Planı çerçevesinde, birlikte, koordinasyon
içinde hızlı adımlar atmamız, kıt kaynaklarımızı akılcı metotlarla
değerlendirmemiz, bu kıt kaynakları israf etmememiz gerekmektedir. Kalkınma
Planı kamu sektörü için emredici, özel sektör için yol gösterici olmalıdır.
 
Değerli konuklarımız,
Ülkemize ilişkin bu değerlendirmeyi daha da geliştirebiliriz. 2005 yılı ve sonrasını
doğru görebilmek için göz önünde bulundurmamız gereken pek çok husus
bulunmaktadır.
Örneğin bugün dünyanın tek süper devleti olan ABD ile ilişkilerimiz, Dolar / Euro
paritesindeki olası değişimler, petrol fiyatlarındaki gelişmeler, Ortadoğu’da hala
sonuçlanmayan siyasi ve askeri karmaşa Türkiye’nin geleceği açısından son derece
önemli hususlar olacaktır.
Ancak bugün bu hususlara ilişkin değerlendirmelerimize girmek istemiyorum.
 
Zira propaganda amaçlı konuşmalarda çok sık tekrarlanan bir söz bugün gerçekten
karşımızda duruyor:
Yeni bir döneme girdik:
2005’le birlikte Türkiye’nin önünde gerçekten beyaz bir sayfa açıldı...
Bu beyaz sayfayı iyi değerlendirmek görevi hepimize düşmektedir. Toplumsal uzlaşı
ve diyalog yöntemleri ile tüm sorunları aşacağımıza ve bu beyaz sayfayı iyi
değerlendireceğimize inanıyoruz.
Türkiye hakkındaki sözlerimi burada noktalayarak, şimdi de Koç Topluluğu’nun son
dönemdeki performansına ilişkin değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Az sonra ayrıntılı olarak nasıl bir yıl geçirdiğimizi ve 2005’e ilişkin beklentilerimizi
aktaracağım, ama sözlerime konuşmamın final cümlesiyle başlamak istiyorum. Biraz
da geleceğe yönelik umutlarımızı gösterdiği için, bu cümle bize Türkiye’nin güçlü özel
sektör topluluğu olmaktan bile daha çok heyecan veriyor...
Biliyorsunuz, son yıllarda Topluluğumuzun en çok gurur duyduğu, en sık dile
getirdiğimiz hedeflerimizden biri, “Türkiye’nin her hanesinde bir Koç ürünü
bulunması”ydı.
Bugün ulaştığımız noktada, artık hedefimiz “Avrupa’nın her hanesinde bir Koç ürünü
görmek”tir.
Biliyoruz ki, bu iddialı bir hedeftir. Ancak bu iddiamız gerçekçi temellere
dayanmaktadır. Topluluğumuzun son yıllardaki performansı geleceğe yönelik
hedefleri için bize güven vermektedir.
Size hemen Topluluğumuzun geçtiğimiz yıllardaki performansını, 2004 yılını ve 2005
için hedeflerimizi sunacağım.
Elde ettiğimiz sonuçlar, Türkiye iyi yönetiliyorsa, biz de doğru hedeflerle ve odaklı
çalışıyorsak, net bir başarı çizgisi yaratabildiğimizi göstermektedir.
 
 
 
 2002 2003 2004 2005
Kombine Ciro
Mia YTL (2004 sonu sabit) 22.6 29.1 37.8 40.3
artış % 29 30 7
Mia $ 10.6 18.3 28.1
artış % 72 54
Mia € 10.2 14.6 20.7
artış % 43 41
Konsolide Ciro
Mia YTL (2004 sonu sabit) 14.4 17.6 21.8 24.4
artış % 23 23 12
Mia $ 6.8 11.1 16.2
artış % 64 46
Mia € 6.5 8.9 11.9
artış % 36 34
Yurtdışı Ciro
Mia $ 3.1 5.0 7.5 8.2
artış % 62 50 9
Mia € 3.3 4.4 6.0
artış % 36 36
İhracat
Mia $ 2.3 3.7 5.7 6.3
artış % 65 52 10
Mia € 2.4 3.3 4.6
artış % 39 38
Çalışan Sayısı
Yılsonu 50,100 53,900 61,600 65,300
artış % 8 14 6
Yatırım Harcaması
Mio $ 455 537 652 948
artış % 18 21 45
 
Ancak şunu da hemen belirtmek istiyorum.
Topluluğumuz genellikle beklentilerimizin üstünde gelişme kaydeder. Doğrusunu
isterseniz, beklentilerimizi oluştururken elimizden geldiğince temkinli davranıyoruz.
Ama, her olumlu gelişme bizi bu önceden saptadığımız performansın üstüne taşıyor.
İzin verirseniz örnek vermek istiyorum. Geçen yılın başında yaptığımız kamuoyu
bilgilendirme toplantısında 2004 yılında kombine ciromuzu 33 Katrilyon TL’ye, toplam
yurtdışı gelirlerimizi ise 6 milyar dolara ulaştırmayı hedeflediğimizi açıklamıştık.
Ulaştığımız değerler bu hedeflerin sırası ile %15 ve %25 üzerindedir.
2005 yılında Türkiye için yüzde 6.5’luk, Topluluğumuz için de yüzde 12’lik konsolide
ciro büyümesi hedefliyoruz. Ancak sürpriz de yapabiliriz. Zira, 2003 yılı başında
uygulamaya koyduğumuz Stratejik Planımız bize uygun koşullar oluştuğunda ciddi
sürprizler yaratma şansı da veriyor.
Değerli konuklarımız,
Türkiye’nin vizyonu Avrupa Birliği’ne tam üyelikse, Koç Holding’in vizyonu da hızlı ve
karlı büyüme ile Avrupa’nın lider şirketlerinden biri olmaktır...
Bu vizyon ile önümüze koyduğumuz hedefler şunlardır:
 
ꞏ Birincisi, özkaynaklarımıza en az %12 karlılık sağlayarak ve hisse değerimizi
artırarak her yıl ortalama yüzde 14 oranında büyümektir.
ꞏ İkincisi, “tüketiciye en yakın topluluk” temasına uygun olan, iddialı ve
uluslararası rekabet gücüne sahip olduğumuz sektörlere odaklanmaktır.
ꞏ Üçüncüsü, bulunduğumuz sektörlerde lider olmaktır.
ꞏ Dördüncüsü, faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde marka gücümüzü artırmak ve
teknolojiye hakim olmaktır.
ꞏ Ve beşinci temel hedefimiz de, ihracatımızı ve yurtdışı faaliyetlerimizi artırarak
gelirlerimizin en az yüzde 50’sini yurtdışından elde etmektir.
ꞏ Şimdi, hem bu vizyon doğrultusundaki hedef ve stratejilerimizi vurgulamak,
hem de son birkaç yılda gerçekleştirdiklerimize sırasıyla değinmek istiyorum.
Birinci temel hedefimizi, az önce de belirttiğim gibi, bugünkü ve gelecekteki hisse
değerimizi artırmak ve uzun vadeli liderlik için %12 karlılık ortamında yıllık ortalama
%14 büyüme olarak belirledik...
Az önce de kısaca değindim, bu açıdan ulaştığımız nokta bellidir. Ama bizim
açımızdan asıl sevindirici olan şudur: Stratejik Planımızda 2002 yılında 6.8 Milyar $
olan konsolide ciromuzu 7 yılda yani 2009 yılında 16.3 Milyar $ düzeyine getirmeyi
hedeflemiştik. 7 yıllık hedefimize 2 yıl içerisinde ulaştık. 2004 yıl sonu itibari ile elde
ettiğimiz 21.8 Milyar YTL konsolide ciro, 16.2 Milyar $’a karşılık gelmektedir.
Aynı şekilde 2002 yılında 22.6 Milyar YTL (10.6 Milyar $, 10.2 Milyar €) olan kombine
ciromuz da, 2004 yılında 37.8 milyar YTL’na (28.1 Milyar $, 20.7 Milyar €) ulaştı. İki
yılda sağlanan bu büyüme, yıllık ortalama %29, iki yılda %67 artışa denk geliyor ve
hedefimizin oldukça üzerindedir. Söz ettiğim bu büyüme, enflasyondan arındırılmış
sabit TL bazında büyümedir.
Sermaye maliyeti üzerinde kar etme hedefimize de ulaştık. Sizlere rakam
veremiyorum, 2003’te olduğu gibi, 2004’te de pozitif ekonomik kar elde ettik. Yani
şirketlerimize bağlanan özsermaye üzerinden, %12’nin üzerinde kar sağladık.
Denetlenmiş finansal tablolarımızı Genel Kurulumuz öncesinde kamuoyuna
duyuracağız.
Bunların sonucu olarak da Koç Holding’in hisse değeri, borsadaki iniş çıkışlara
rağmen, 2002 yılı sonunda 3.5 milyar YTL’den, 2004 sonunda 7 milyar YTL’ye ulaştı.
Bu rakamlar, Koç Topluluğu’nun vizyonuna; yani, karlılığını ve hisse değerini artırarak
Avrupa’nın lider şirketlerinden biri olma hedefine doğru ilerlediğini gösteriyor...
Topluluğumuzun ikinci hedefi, “tüketiciye en yakın topluluk” temasına uygun ve iddialı
olduğumuz sektörlere odaklanmaktır. Odaklandığımız sektörlerde en önemsediğimiz
stratejilerden biri de, uluslararası düzeyde rekabet gücümüzü arttırmaktır.
Bu çerçevede nihai tüketiciye yönelik ürün ve hizmetlerin üretimini, pazarlanmasını
içeren sektörlerde daha da derinleştik, bu tanıma uymayan birçok işten de çıktık.
Ford Otosan, yeni araç üretimlerini devreye alarak ve tam kapasite çalışarak Ford’un
önemli üretim merkezlerinden birisi oldu.
Tofaş; yeni yatırım projesi ile kapasitesinin tamamına yakınını kullanmaya
başlayacak konuma geldi. Tofaş bu projesi ile sadece Fiat’a değil Peugeot ve
Citroen’e de üretim yaparak Türkiye’de bir ilke imza atmaktadır. Bu proje ile
otomotiv’de Avrupa’nın üretim merkezi olma hedefimizi gerçekleştirmiş oluyoruz.
Otomotivdeki yurtiçi ve yurtdışı yeni projeler üzerindeki çalışmalarımız olumlu sonuç
verir ise, 2010 yılında Koç Topluluğu yıllık otomotiv üretimini 1 milyon adede
ulaştırabilecek fırsatları değerlendirdiğimizi ve zorladığımızı memnuniyet ile ifade
edebilirim.
Finans sektöründe Unicredito ile gerçekleştirdiğimiz ortaklık sonrasında bu sektörde
de iddialı hedeflere doğru ilerliyoruz. Bilindiği gibi Koç Finansal Hizmetler A.Ş.
şirketimizde Unicredito ile ortaklık gerçekleştirilirken hedefimizin finansman
sektöründe büyümek olduğunu, bankalar liginde ön sıralara tırmanmak istediğimizi ve
bu hedefi gerçekleştirmek için de organik büyümenin yeterli olmayabileceğini ve
önümüze satınalma şeklinde çıkabilecek olanakları da değerlendirebileceğimizi
söylemiş idik. Nitekim bu hafta içinde yaptığımız açıklamalardan da görüldüğü gibi
Yapı Kredi Bankası’nın %57.4 oranında hisselerinin alınması konusunda anlaşma
sağlanmıştır. Bu anlaşmanın gerçekleşmesi ile bireysel bankacılık konusunda önemli
bir konumda olan YKB ile finansman sektöründe iddialı bir konuma gelerek özellikle
“tüketiciye en yakın topluluk” olma hedefimizi bir adım daha ilerletmiş olacağız.
Diğer şirketlerimiz de sektörlerinde organik büyüme, yeni yatırımlar, şirket kurmalar,
şirket satın almalar ile faaliyetlerini geliştiriyorlar.
 
Tüm bunlar, Koç Topluluğu’nun geleceğini oluşturacak sektörlerde attığımız yeni
adımlardır.
Ama bu sürecin diğer cephesini de hatırlatmak istiyorum.
Geçtiğimiz 2 yılda basın mensuplarıyla sohbet ederken şu soruyu çok sordunuz:
“Stratejik önceliklerimiz içerisinde yer almayan alanlardan çekileceğiz demiştiniz.
Önümüzdeki günlerde hangi sektörlerden, hangi şirketlerinizden çekilmeyi
düşünüyorsunuz?”
Doğrusunu isterseniz, iş dünyasında “çekiliyor, demek ki, şirket zarar ediyor” diye bir
önyargı var. Bu önyargı sanıldığından daha köklüdür ve kolay kırılamıyor.
Ama son birkaç yıl içerisinde bir çok faaliyet alanımızdan çekildik, Otomotiv Yan
Sanayi sektöründe Goodyear, Matay, Sachs Beldesan, Tekersan ve Mako, Alışveriş
merkezi yönetim şirketi KoçEce, Lojistik sektöründe TNT, Taahhüt şirketimiz Garanti
Balfour Beatty ve Dış Ticaret şirketlerimizden RamMan ve Ram Henkel şirketlerimizle
bağımızı bitirdik.
 
Bunu yaparken hem Topluluğumuza yeni yatırımlar için kaynak sağladık, hem de,
Topluluğumuzun odaklandığı sektörlerde güçlenmesine olanak sağladık. Bu işlerimizi
devrederken sektörlerinin güçlü ve deneyimli kurumlarını seçmeye özen gösterdik.
Böylece, Koç Topluluğu olarak, bazı sektörlerden çekilmenin bir zayıflık olduğu
önyargısını önemli ölçüde kırdık.
Önümüzdeki yıl da, stratejik plan doğrultusunda, bir yandan iddialı olduğumuz
sektörlerde büyümeyi hedeflerken diğer yandan da stratejimize uygun yeni iş
alanlarına giriş için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
 
 
Değerli basın mensupları,
Üçüncü temel hedefimiz, “faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde lider olmak”tır.
Koç Topluluğu, uzun yıllardır, “Türkiye’nin en güçlü ve en güvenilir” kurumu olarak
kendisini kanıtlamış bir gruptur.
Bugün global pazarlarda Türkiye’nin de, Topluluğumuzun da rekabet gücü sürekli
artıyor. Ama bu artışı sürekli kılmanın en önemli yolu yenilikçi olmak ve liderliğimizi
korumaktır.
Şirketlerimizin sektörlerinde bu yıl elde ettikleri konumlara baktığımızda,
Topluluğumuzun piyasa yapıcı olma özelliğini sürdürdüğünü görüyoruz.
Yurtiçinde Arçelik tüm beyaz eşya ürünlerinde, Beko televizyonda, Demirdöküm
ürettiği tüm ürünlerde, Ford Otosan otomotivde, Aygaz LPG ürünlerinde, Migros
süpermarket sektöründe, Türk Traktör, Tat, İzocam Arçelik-LG, Koç Lease, Koç
Faktör, Döktaş ve daha bir çok şirketimiz sektörlerinde liderdir. Fiat Tofaş otomotivde,
Opet akaryakıt dağıtımında, Koç Allianz da sigorta sektöründe üçüncüdür.
Şirketlerimizin lider konumu, ülke sınırlarını da aştı. Beko Avrupa’nın ikinci büyük TV
üreticisi, Arçelik 5. büyük beyaz eşya üreticisidir. Yine Ford Otosan’ın ürettiği Transit
Connect ve Fiat Tofaş’ın ürettiği Doblo ile Koç şirketleri olarak, bu segmentte
Avrupa’nın üçüncü büyük üreticisiyiz. Türk Traktör Avrupa’nın en büyük 5 traktör
üreticisinden biridir. Döktaş Avrupa’nın 5.büyük döküm tesisidir. Aygaz LPG dağıtım
pazar payı ile Avrupa’da dördüncüdür. Tat ise Avrupa’nın en büyük domates ürünleri
üreticisidir.
Bugün lider konumda bulunmayan şirketlerimizi de, konuşmamın başında da
belirttiğim gibi, organik büyüme ya da satın almalar yoluyla kısa sürede faaliyet
gösterdikleri sektörlerde daha üst sıralara çıkartmak en önemli hedefimizdir.
Finans Grubumuzda olduğu gibi, Telekomda, Otomotivde ve Perakendecilikte de çok
hızlı sonuç alabileceğimiz; ve her biri Koç Topluluğunu bugün bulunduğu yerden
birkaç basamak ileriye sıçratabilecek projelerimiz var.
Bu projelerle ilgili olumlu gelişmeleri sizlerle en kısa süre içinde paylaşabilmeyi
umuyorum.
Koç Topluluğu’nun dördüncü temel hedefi, faaliyet gösterdiğimiz sektörlerde marka
gücümüzü artırmak ve teknolojiye hakim olmaktır.
Faaliyet gösterdiğimiz iş alanlarında marka ve teknoloji hakimiyetimizi artırmak
açısından da önemli ilerleme kaydettik.
İmajını yenileyerek cesur bir adım atan Arçelik, yurt dışında satın aldığı markalar ile
toplam marka sayısını 9’a yükseltti.
Beko Elektronik ise, Avrupa’nın en önemli markalarından biri olan Grundig markasını
satın aldı.
Opet markamıza yeni bir yön çizilerek lansmanı yapıldı.
Yapılan araştırmalarda bazı Koç markaları gerek kendi kategorilerinde gerekse genel
değerlendirmede en çok bilinen markalar olmaya devam ettiler.
Markalarımızı geliştirmek konusunda gösterdiğimiz çabaların benzerini teknoloji
geliştirme konusunda da gösteriyoruz.
Burada bir parantez açarak, sizlere teknoloji hakimiyeti açısından önemli bir gösterge
olan patent hakları ile ilgili bilgi vermek istiyorum.
Türkiye’de 1999 - 2003 yılları arasında yapılmış patent başvurularının %12’si Koç
şirketleri tarafından yapıldı.
Son 4 yılda 150’nin üzerinde patent başvurusunda bulunan Arçelik, Türkiye’de en
fazla patent alan yerli şirket unvanına sahip hale geldi.
Bir performans karşılaştırması yapacak olursak...
2003 senesinde Koç Topluluğu olarak 54 patent başvurusu yapmıştık. 2004 yılı için
ise 61 patent başvurusu hedefliyorduk. Şirketlerimiz 111 adet başvuru gerçekleştirdi.
2005 yılı hedefimiz 177 başvurudur.
Beko Elektronik; satın aldığı Grundig vasıtasıyla 700’den fazla patentin de sahibi
oldu.
Sizlerle bir düşüncemizi samimiyetle paylaşmak istiyorum.
2000’li yılların dünyasında gelişmiş ülkelerin teknoloji üreten ve bu teknolojiyi en
verimli ölçüde kullanabilen ülkeler olduğunu hepimiz biliyoruz.
Biz, bugün Türkiye’nin Avrupa’nın teknoloji merkezi olma şansının, üretim merkezi
olma konusundaki şansından daha fazla olduğuna inanıyoruz.
Bu fırsatı en iyi değerlendirecek şirketlerin arasında Koç Topluluğu şirketlerinin de
olacağına emin olabilirsiniz.
Beşinci temel hedefimiz ise, “gelirlerimizin en az yüzde 50’sini yurtdışı satış ve
faaliyetlerimizden elde etmek”tir.
Stratejik planımıza göre, riski dağıtmak için sektörel çeşitlilik yerine coğrafi yayılımı
tercih ediyoruz. Bunun da ötesinde, iç piyasada lider konumda bulunduğumuz bir çok
sektörde, pazar payımızı artırarak içeride büyüme imkanımız çok kısıtlı olduğundan,
hedeflediğimiz büyümeyi sağlamak için yurtdışına açılmak bir zorunluluk haline
geliyor.
Ciromuzun giderek artan kısmını ihracattan ve yurtdışı faaliyetlerden elde etmek
istiyoruz. Bu hedefler, Koç Holding ve şirketlerimizin hazırladığı tüm stratejik iş
planlarında yer alıyor. Koç Topluluğu kendisini bir Avrupa şirketi olarak tanımladığı
için bu konuda da önemli gelişmeler kaydedebildik.
Toplam gelirlerimizin yaklaşık üçte birini yurtdışı satış ve gelirlerimiz oluşturuyor. 157
şirketimizden 55’i yurt dışında faaliyet gösteriyor.
2000 yılında 1.4 milyar $ olan yurtdışı gelirlerimiz, 4 yılda 5 katına çıkarak, 2004
yılında 7.5 Milyar $ olmuştur. Aynı dönemde ihracatımız ise 865 milyon $’dan, 5.7
milyar $’a ulaştı. Bu rakamlar sırasıyla yılda ortalama %52 ve %60 artışa işaret
etmektedir.
Önümüzdeki 5-10 yıl içinde de, gelirlerimizin yüzde 50’sini yurtdışı satış ve
hizmetlerden elde etmeyi hedefliyoruz.
İnsan kaynaklarımızın gelişimi de, faaliyetlerimizin coğrafi yayılımı açısından önemli
bir göstergedir.
Bugün 62 bin çalışanımızın neredeyse yüzde 10’u yurtdışındaki şirketlerimizde
istihdam ediliyor...
Aslına bakarsanız, bu konuya daha geniş bir perspektif ile de bakmalıyız. Türkiye
geçtiğimiz 2-3 yılda önemli bir ekonomik canlanmaya imza attı. Hepimiz bunun
tanığıyız.
Bu canlanmanın en önemli unsurlarından biri, ihracatımızda yaşadığımız artıştır. Bu
yıl ülkemiz ihracat rekoru kırdı ve 60 milyar dolar çıtasını da aşarak 64 milyar dolarlık
bir seviyeye ulaştı.
Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta şudur:
Koç Topluluğu tek başına bu ihracatın yüzde 9’unu gerçekleştiriyor. Hem de yükselen
bir ivme ile... Geçtiğimiz yıla göre Türkiye’nin ihracat toplamı içindeki payımızı 1
puandan fazla artırdık.
Artık, Ford Otosan, Türk Traktör, Fiat Tofaş, Arçelik, Beko Elektronik, Migros, Opet,
Aygaz, Demirdöküm, Tat, Döktaş gibi şirketlerimiz yurtdışında Türkiye’den daha hızlı
büyür hale geldiler.
 
 
 
Değerli konuklarımız,
Şimdi, konuşmamın başlarında dile getirdiğim final cümlesini yeniden hatırlatmak
istiyorum.
Yurtdışı pazarlardaki etkinliğimiz, artık “her Avrupalının evinde bir Koç ürünü
bulunacak” hedefini gerçekçi hale getirmektedir.
Bu, Topluluğumuz adına bugün sizlere vermek istediğim ana mesajdır.
17 Aralık Türkiye için bir dönüm noktasının tescili olmuştur. 2005 yılından itibaren
ülkemizin de, Koç Topluluğunun da önünde yeni, beyaz bir sayfa açılmaktadır.
Şimdi ülkemizin tüm kuruluşlarının kendi önüne daha iddialı hedefler koymasının
vaktidir. Bu çerçevede, Avrupa’nın en büyük şirketlerinden biri olma vizyonunu
taşıyan Topluluğumuz da, önündeki performans çıtasını yükseltmektedir.
Bugün koşulların izin verdiği en iddialı hedefi kendimize seçiyoruz.
“Her Avrupalı’nın evinde bir Koç ürünü bulunacak” diyoruz. Yurtdışında büyüme
stratejimizin, gerçek anlamı da bu olacaktır...
Bu hedefimizin, Türkiye’ye karşı sorumluluğumuzun bir parçası olduğuna
inandığımızı da bilmenizi istiyorum.
Her zaman söylediğimiz gibi bugün de tekrar ediyorum: Türkiye’nin geleceğine
güveniyor ve bu gelecek için çalışıyoruz...
Hepinize beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.